Adana Altın Koza Film Festivali, festivalin düzenleneceği tarihleri geçen ay kamuoyuna duyurdu. Bu duyurudan bir hafta kadar sonra Adana Büyükşehir Belediye Başkanı ve Festival Onursal Başkanı Zeydan Karalar, 19 Mart’tan beri devam eden CHP operasyonunun bir parçası olarak tutuklandı.
Sinema sektörünün diğer üyeleri adına konuşmayayım -çünkü pek yazılıp çizildiğini görmedim- ama Zeydan Karalar tutuklanınca film festivalinin bu yıl yapılamayacağını düşündüm. Sonra niye böyle düşündüğüme de şaşırdım. Sonuçta belediye başkanı ile film festivali arasında niye böyle doğrudan bir ilişki olsun. Ama zannettiğimden daha çok insan aynı kaygıyı dile getirmiş olmalı ki festival yönetim kurulu, başkanlarının bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını diledikten sonra, festival hazırlıklarına aynı kararlılıkla devam ettiklerine dair basın açıklaması yapmak zorunda kaldı. (1)
Elbette şu söylenebilir: Demokratik temsil doğrudan baskı altındayken ve hukuk delik deşik edilirken bir film festivalinin yapılıp yapılmamasının ne önemi olabilir?
Gayet haklı bir itiraz. Yine de bir belediye başkanının içinde bulunduğu siyasi bir davanın, o şehrin kültürel etkinliklerinden birini doğrudan etkilemesi üzerine kafa yormak iktidar, sermaye, kültür ilişkileri üzerine düşünmek için iyi bir fırsat veriyor.
Adana Altın Koza Film Festivali, Antalya ve İstanbul’la birlikte Türkiye sinemasının üç büyük festivalinden biri. 1969 yılında ilk kez düzenlendiğinde Adana Belediyesi, Adana Sinema Kulübü ve Türk Film arşivinin ortaklığında gerçekleştirilmiş. 1973 yılına kadar 5 yıl düzenlenen festival, 1974 yılında yaşanan ekonomik kriz, siyasal belirsizlik ve yerel yönetimin desteğini çekmesiyle 18 yıl sürecek uzun bir duraklama yaşıyor. Bu bile bir kültür organizasyonunun ne denli siyasi ve iktisadi koşullara bağlı olduğunu gösteren iyi bir örnek.
Elbette çok naif olmaya, kendimizi kandırmaya, yeni bir şey keşfetmişiz gibi davranmaya gerek yok. Politik iktisat alanında yapılan çalışmalar arkasında yeterli siyasi ve iktisadi güç olmayan kültür- sanat etkinliklerinin bir süre sonra ayakta kalamadığını, görünürlüklerini kaybettiklerini gösteriyor. Sanat dünyası, piyasa mekanizmaları ve devlet arasında kaçamayacakları bir işbirliği var. Ancak bu işbirliğinin kaçınılmaz olması -ya da en azından öyle görünmesi- sanatın bağımsızlığı üzerine artık hiç kafa yormayacağız anlamına gelmiyor.
Adı geçen festivallerin organizasyon yapılarına bu açıdan baktığımızda bazı farklar ortaya çıkıyor. Ve bu farklar kamuoyunda sansür olarak gündeme gelen devlet müdahaleleri karşısındaki dirençlerini de belirliyor.
Kısaca özetlersek, Uluslararası İstanbul Film Festivali başlangıcından beri bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI (İKSV) tarafından düzenleniyor. Antalya Film festivali 1963 yılında Antalya Belediyesi tarafından düzenlenmeye başlandı. 1985 yılında profesyonel bir yönetime geçmeyi tercih ettiler ve festival ANTALYA KÜLTÜR SANAT TURİZM VAKFI (AKSAV)’a devredildi. O zamandan beri de bu vakıf tarafından gerçekleştiriliyor.
Son on yılda yaşanan sansür vakalarında gördük, bağımsız görünen bu vakıfların varlığı film festivallerini hükümetin buralardaki müdahalelerinden pek de korumuyor. Siyasi baskı bu kadar yoğun ve tepeden olduğunda bir film festivalini sivil toplum örgütü düzenlemiş, belediye düzenlemiş çok da farketmiyor. Ama yine de bu büyüklükte bir festivalin bir kamu kurumuyla bu kadar organik bir ilişki içinde olmasının handikapları üzerine düşünmek faydalı olabilir.
Özellikle Altın Koza örneğinde, festivalin tüm organizasyon yapısının belediye çatısı altında kalması, onu her yerel seçimde yeniden şekillenen politik rüzgârlara karşı savunmasız hâle getiriyor. Seçici kurullar, jüri yapıları, program direktörlükleri çoğu zaman siyasi tercihlerin dolaylı etkisi altında şekilleniyor.
Peki siyasi müdahalelerden etkilenmeyen bağımsız festivaller inşaa etmek gerçekten mümkün mü? Sanat ve özellikle sinema daima sermayeyle ya da iktidarlarla belli ilişkiler kurmak zorunda kalıyor, kendini onlar olmadan var edemiyor. Çünkü sanat ve buna ilişkin organizasyonlar varlıklarını koruyabilmek için maddi kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Liberal aklın bağımsız ve özerk olması gerektiğini ve olabileceğini iddia ettiği üniversite, sanat, medya gibi kurumların hiçbiri içinde yaşadığımız kapitalist düzende özerk ve bağımsız olamaz. Bu kurumlar her zaman ya sermayenin ya da iktidarların güdümünde, en azından onların kabul edilebilirlik çerçevesi içerisinde varlıklarını sürdürmek zorundalar. Filistin konusunda batı medyasının takındığı akıl almaz tutum bunun son dönemdeki en çarpıcı örneklerinden biri.
Festivaller de bundan azade değil. Hatta Türkiye’de sermaye iktidar ile, batı ülkelerine kıyasla çok daha ayrılmaz bağlar içerisinde. Dolayısıyla bağımsız bir STK gibi gözüken İKSV’nin sponsorlarından olan Eczacıbaşı’nın sıklıkla işçi hakları, maden arama çalışmaları yüzünden protesto edilmesi şaşırtıcı haberlerden sayılmıyor.
Bu sermaye sanat ilişkisinin deşifre edildiği örneklerden biri 2022 yılında Eczacıbaşı Holding’in Balıkesir Balya’daki maden şirketi ESAN’ın taşeron şirketinin, 243 maden işçisini işten çıkarması üzerine yaşandı. Bağımsız Maden İş Sendikası işçilerin işe iadesi için bir direniş başlatmış ve Eczacıbaşı Holding’in sponsor olduğu İKSV ve İstanbul Modern’i de eylem alanlarına dahil ederek kültür sanat çalışanlarını bu direnişlerine davet etmişti. (2)
Gerçek şu ki, bu denli büyük ve görünür organizasyonların iktidardan ve sermayeden tümüyle bağımsız işlemesi pratikte neredeyse imkânsız. Dünyanın her yeri için geçerli bu. Ama yine de şunu eklemekte fayda var: Festivaller yalnızca gösterim alanları değil, her ne olursa olsun fikirlerin ve estetik deneyimlerin buluştuğu politik alanlardır. Eksikleriyle, kırılgan yapılarıyla bile bir ifade alanı olmayı sürdürürler. Kısacası tüm bu yapısal çelişkiler, festivalleri tamamen terk etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor.
Ama şu soruları mutlaka gündemimizde tutmalıyız. Adana Altın Koza Film Festivali, kültürel alanların siyasallaşmasının zirve yaptığı bir dönemde içeriğini koruyabilir mi? Bu yıl festivalin yapılması bir dayanışma göstergesi mi olur, yoksa sessiz bir kabulleniş mi? Belki de festivalin bu yıl vereceği en güçlü mesaj, yalnızca gösterilen filmlerde değil, gösterilmeyenlerde ve yapılmasına izin verilen tartışmalarla, izin verilmeyenler arasında saklı olacak.
https://www.birgun.net/haber/uluslararasi-adana-altin-koza-film-festivali-yurutme-kur ulu-festival-planlandigi-tarihte-yapilacak-639756 (1)
https://www.e-skop.com/skopbulten/islerinden-atilan-maden-iscilerinden-sanatcilara cagri/6513 (2)
Çiğdem VİTRİNEL