Gün Zileli sırasıyla Yarılma, Havariler, Sapak ismiyle yayınladığı üçlemesinde, Türkiye sol tarihinin canlı bir resmini sunar. Aynı zamanda bir otobiyografi de olan bu anı kitaplarının bunca takdirle karşılanmasının sebebi kullandığı akıcı dilden çok çarpıcı dürüstlüğü ve özeleştiri gücü diye düşünüyorum.
1967 yılında Ankara DTCF Felsefe bölümüne giren Gün Zileli adeta tarihin kucağına düşer. Dünya ve Türkiye 1968 Mayıs olaylarına ve yıllara yayılacak siyasi sonuçlarına hazırlanırken Güz Zileli de Türk devrimcilerinin ilk örgütlenme platformlarından biri olan fikir kulüpleri federasyonuna (FKF) üye olur. Üniversite yıllarında Dev-Genç yöneticisi olarak başlayan devrimci hayatı doksanlı yıllarda İngiltere’de siyasi mülteci olarak devam edecektir.
Dünya siyaset tarihine ve yaşadığı coğrafyaya hâkim bir yazarın elinden, 1954- 1992 arası Türk solunu anlatan bu üçleme kitap, müthiş tanıklıklara vesile olur.
Benim için bu tanıklıkların en hüzünlüsü 12 Mart döneminde Mamak cezaevinde hapis yatan ve Dev-Genç davasından yargılanan Gün Zileli ile aynı hapishanede idamını bekleyen Deniz Gezmiş’in kesişen hayatları oldu. Aşağıya bir bölümünü alıntılayacağım bu anekdotu okurken, Deniz Gezmiş’in ip boynundayken bile inancını kaybetmeyen tutkulu devrimciliğine hayran kalmıştım.
Gün Zileli 1972 yılında bir grup arkadaşıyla Dev- genç davasından yargılanmaktadır. Dava için bir savunma metni hazırlamaktadırlar. Savunma ekibinin diğer isimleri de muhtemelen tanıdık gelecektir: Hasan Yalçın, Oral Çalışlar, Mustafa Kemal Çamkıran.
“Adı “Dev- Genç savunması” olmasına rağmen, aslında yapmaya çalıştığımız, geniş çaplı ve gerekçeli bir program yazımıydı. Tarihi, ta Osmanlı döneminden itibaren ele alıyor, Cumhuriyet dönemine getiriyor, Kemalist dönemi ve sonraki iktidarları tahlil ediyor ve günümüzdeki faşist diktatörlüğün tarihine bağlıyorduk. Bununla da kalmıyor, günümüzün dünyasını ve halkların mücadelelerini tahlil ediyor, Türkiye halklarının mücadelesinin dünya devrimi içindeki yerini irdeliyorduk. Tabii burada iki kilit sorun, Sovyetler Birliğinin ve Kemalizmin niteliğiydi. Sovyetler Birliği’nin “sosyal emperyalist” bir ülke olduğundan emindik. Maocu teorinin gereği olarak bakışımız, Sovyetler Birliği’nin, Stalin’in ölümünden sonra yozlaştığı ve Kruşçev’le birlikte “yeni burjuvazi”nin diktatörlüğü altına girdiği yönündeydi.[1]
Büyük bir hırsla sarıldığımız Dev-Genç savunmasını neredeyse sona erdirmek üzereydik ki, bir gün (1972 yılının mart ayı olmalı[2]) Deniz Gezmiş’in Oral Çalışlar’la görüşmek istediği haberi ulaştı koğuşa. Oral Deniz’in DÖB döneminden arkadaşıydı ve bize göre daha yakın ilişkileri olmuştu. İdam kararları temyizden geçen ve parlamentoda onaylanmayı bekleyen Deniz, Hüseyin ve Yusuf ön hücrelerde kalan THKO’lu arkadaşlarından ayrılarak arka hücrelere kapatılmışlardı… Deniz’lerin idamına kesin gözüyle baktığı anlaşılan idare, bu idam mahkûmlarının tek tek tutuklularla görüşme isteğini geri çevirmiyordu o günlerde. Bu yüzden Oral idarenin izniyle gidip Deniz’le görüştü. Oral’ın anlattığına göre görüşmenin özü şuydu: Deniz Dev-Genç’lilerden, bizim Dev-Genç savunmasında Sovyetleri “sosyal emperyalist” ilan edeceğimizi öğrenmişti. Oral aracılığıyla bizden talebi bunu yapmamamızdı. Şu kritik dönemde, pek “sol” gibi görünen bu tutum, safları iyice bölmekten, hatta iki düşman kampa ayırmaktan başka bir işe yaramazdı. Şu anda devrimcilerin en büyük ihtiyacı ise birlikti.”
Gün Zileli ve arkadaşları bu mesele PDA (Proleter Devrimci Aydınlık) grubu için neredeyse bir varlık meselesine dönüştüğü için Deniz Gezmiş’in bu isteğini reddederler. Bu bizim için siyasi intihar olurdu diyor Gün Zileli ve cümlelerini şöyle bitiriyor: “Böylece, biz PDA’cılar, sevgili arkadaşımız Deniz Gezmiş’i, son yolculuğuna, idam edilmeden önceki son isteğini geri çevirerek uğurlamış oluyorduk.[3]
[1] GÜN ZİLELİ, YARILMA, İLETİŞİM YAYINLARI,2002, Sf:574
[2] Deniz Gezmiş asılmadan iki ay önce
[3] Aynısı. Sf: 576-577