Caroline Criado Perez’in “Görünmez Kadınlar” isimli kitabını okuduğumda Simone De Beauvoir’in “İkinci Cinsiyet” inden sonra kadınlar üzerine yazılmış en önemli kitaplardan biri olduğunu düşündüm. İkinci Cinsiyetin 1949, Görünmez Kadınların ise 2019 yılında basıldığını ve aradaki 50 yılda oldukça zengin bir feminist külliyat oluştuğunu düşünecek olursak haksızlık gibi gözükebilir. Bir açıdan öyle… Çünkü hiç birimiz çölde yanlışlıkla açan çiçekler değiliz.
İşte bu kitap, feminist külliyat artık pek çok şeyi dile döktüğü için, kadın ezilmişliğinin daha zor tarif edilen, daha zor görülen kısımlarına girme fırsatı bulmuş. Bunca yıllık mücadeleye bunca kazanıma rağmen hala hissettiğimiz hırpalanmışlığın sebeplerini açıklıyor.
Giriş kısmından bir alıntıyla başlıyorum. Bırakayım da kitap kendini anlatsın.
“İnsanoğlunun kayıtlı tarihinin çoğunluğu büyük bir veri boşluğudur. Avcı erkek kuramından beri tarih yazıcıları, kadınların kültürel ya da biyolojik olsun, insanlığın evrimindeki yerine çok az yer verdiler. Yerine erkeklerin yaşamının genel olarak insanlığı temsil ettiği kabul edildi. Konu insanlığın diğer yarısının yaşamına gelindiğindeyse çoğu zaman sessizlikten başka bir şey yok.
Ve bu sessizlik her yerde; kültürümüzün tamamına yayılmış durumdadır. Filmler, haberler, yazın, bilim, kent planlama ekonomi. Kendimize, geçmişimize, şimdimize, geleceğimize dair anlattığımız öyküler. Tümü kadın biçimli bir yokluğun varlığı ile -biçimsizleştirilmiş ve- damgalanmıştır. Cinsiyet veri boşluğu budur.
Cinsiyet veri boşluğu yalnızca sessizlikten ibaret değildir. Bu sessizliklerin, bu boşlukların sonuçları vardır. Kadınların yaşamlarını günbegün etkiler. Etkileri görece küçük olabilmektedir. Örneğin, sıcaklığın erkeklere göre ayarlandığı ofislerde titreyerek oturmak ya da yüksekliği erkeklere göre yapılmış üst raflara erişmeye çabalamak gibi. Elbette rahatsız edici. Kuşkusuz haksızlık.
Ama yaşamı tehdit edici değil. Kadınların ölçülerini dikkate almayan güvenlik önlemlerine sahip bir arabada sıkışmak gibi değil. Belirtilerinizin atipik olduğu düşünüldüğü için kalp krizinizin tanılanmaması gibi değil. Bu kadınlar için erkek verileri çevresinde kurulmuş bir dünyada yaşamanın sonuçları ölümcül olabiliyor.
Cinsiyet veri boşluğu için söylenecek en önemli şeylerden biri, genelde kötücül hatta kasıtlı olmadığıdır. Tam tersine. Binlerce yıldır süregelen bir düşünme biçiminin ürünüdür, dolayısıyla bir tür düşünmemektir.
… Bu durumda yeni olan, kadının öteki olmaya devam ettiği bağlamdır. Ve bu bağlam giderek daha fazla veriye, Büyük Veriye dayanan, bağımlı hale gelen bir dünyadır. Bu da giderek Büyük bilgisayar yoluyla kullanılan Büyük Algoritma ile Büyük Gerçeğe dönüştürülmektedir. Büyük veriniz büyük sessizliklerle bozulmuşsa aldığınız gerçekler en iyi olasılıkla yarı gerçeklerdir. Çoğu zaman da kadınlar için doğru değillerdir. Bilgisayar bilimcilerinin kendilerinin de söylediği gibi: “Atık veri girer atık veri çıkar.”
“ Görünmez kadınlar, olmayanın öyküsüdür. Olmayanın hakkında yazmak da bazen zor olabiliyor.[1]”
Neyse ki kadınlar artık sessizlikleri, boşlukları da toplamaya, bir yekûn çıkarmaya başladılar. Bu gezegen sadece tacizle, tecavüzle, şiddetle, zorbalıkla dikilmiyor karşımıza, yok sayıldığımız, denkleme dahil edilmediğimiz küçük küçük şeylerin toplamıyla da üzerimize yığılıyor.
Kendi adıma bütün hayatımın yekpare bir rahatsızlık, hep bir yanlış yerde olma hissiyatından oluştuğunu söyleyebilirim. Çok uzun yıllar bunun sebebinin erkeksiz bir evde büyümek olduğunu düşünmüştüm. Meltem Ahıska’nın aklımda kalan şöyle bir cümlesi vardı: “İçinde erkek olmayan bir ailede yaşamak, şehrin kenar mahallesinde yaşamaya benzer.” Ben de ülkede ve dünyada olan hiç bir şeyle aramda bağ kuramıyordum. Daha çok trenin arkasına tutunmuş, kaçak yolculuk yapıyor gibi hissediyordum kendimi. Kadınlardan oluşan küçük ailemle birlikte yaptığımız şey daha çok hayatta kalmaya çalışmaktı, trenin içindeki sohbetlerin, tartışmaların bizimle bir alakası yoktu.
Bu kitabı okuduktan sonra anladım ki bu durum farklı şiddetlerde, nasıl bir ailede büyüdüğünden bağımsız olarak, neredeyse bütün kadınlar için geçerli. Kaçak yolcu metaforum diğer kadınlara da uyarlanabilir. Nüfus olarak toplumun yarısını oluşturmamıza rağmen trenin arkasına tutunmuş kaçak yolculuk yapıyor gibiyiz. En küçük bir kazada hem ölme ihtimalimiz daha yüksek hem verilere dahil edilmememiz.
Oldum olası rakamları sevmişimdir. Bu kitap medeniyetimizi en seviyor gözüktüğü yerlerden yakalıyor. Önünüze şimdiye kadar gizlenmiş sayılar koyarak, büyük verisi, sanatı, bilimi aracılığıyla medeniyetimizi nasıl cinsiyetçi ve ırkçı olduğuyla yüzleştiriyor. Bu kitap feministlerin abarttığını, kadınların nevrotik davrandığını düşünenlerin üzerine fırlatabileceğiniz bir tuğla adeta. Kitap16 bölümden oluşuyor. Bölümler ilerledikçe nereden tutsanız elinizde kalan hain bir dünya ile karşılaşıyorsunuz.
Elbette iş yerlerinin boyu 1.70 kilosu 80 olan erkek çalışanları ortalama kabul ederek ısıtılması üzücü. Ama fazladan üşümeyi kafaya takmak istemeyebilirsiniz. Ya da klavyelerin erkek ellerine uygun tasarlanmasını mesele edecek vaktiniz olmayabilir. Performans düşüklüğü bilgisayarla çalışan kadınların derdi olsun. Kaldırımların çocuk arabası kullanan insanlara göre tasarlanmamasını, çocuk bakımını göz ardı eden binalarda ve mahallelerde yaşamanın güçlüğünü de göz ardı ettiniz.
Ama bu kitabın konusu olan veri boşluğu meselesi yani kadınlar ve azınlıklar söz konusu olunca bu düşünmeme eğilimi çığ gibi büyüyerek daha devasa sorunlara sebep olabiliyor.
Bir araba kazasında kadınların ağır yaralanma oranının %47 ölüm oranlarının %17 daha fazla olduğunu biliyor muydunuz? Artık tahmin edebileceğiniz gibi bu durum arabanın nasıl ve kimin için tasarlandığı ile ilgili. 1950’lerde kullanılmaya başlanan çarpışma testi mankenleri 1.77 metre boyunda 76 kilo ağırlığında bir erkeğin kas kütlesi oranlarına ve omurgasına sahipmiş. Bu da tabi ortalama ölçüleri bunun altında kalan kadın sürücüleri direkt olarak pozisyonu bozuk sürücüler haline getiriyor.
Aynı şekilde erkek bedenini norm kabul eden sağlık sektörü de, kullanılan cihazlardan ilaçlara kadar kadınlar için ölümcül ağır sonuçlar doğuruyor. Yaygın olarak reçete edilen bazı tansiyon ilaçlarının, erkeklerde kalp krizi riskini azaltırken, kadınlarda kalp krizine bağlı ölümü arttırdığı fark edilince ilaç testlerini kadınlarla da yapmayı akıl etmişlerdir herhalde diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama kadın denek, maliyetleri arttırdığı için tıp camiası hala ayak sürüyormuş bu konuda. Kadın bedeni daha karmaşık bulunuyormuş. Kahve ağzıyla “kadınları anlamak çok zor abi”nin bilimsel versiyonu herhalde. Tıp aleminin kadınları nasıl göz ardı ettiğini daha ayrıntılı ve istatistiklerle görmek isterseniz kitabın Doktora gitmek ve Yentl Sendromu bölümlerini tavsiye ederim.
Kitaptan bir alıntıyla bitireyim bu konuyu. Zira sinirlerim bozuldu biraz. Buyrun veri boşluğunun gelecekte bizi nasıl işsiz bırakabileceğini yakından görelim.
“Bu kültürel klişeler yaygın kullanılan yapay zekâ teknolojilerinde de var. Örneğin Stanford üniversitesi profesörlerinden Londa Schiebingeri bir gazeteye verdiği söyleşiyi İspanyolcadan İngilizceye çevirmek için çeviri yazılımı kullandığında hem Google çeviri hem Systran, “profesora” (kadın profesör) gibi cinsiyeti belli terimler kullandığı halde, Schiebinger için eril adıl kullandı. Google çeviri ayrıca, cinsiyet ayrımsız adıllar içeren Türkçe cümleleri İngilizce kalıplara dönüştürüyor. Türkçe “O bir doktor” cümlesini “He is a doctor” diye çevirirken “O bir hemşire” cümlesini “She is a nurse” diye çeviriyor…
Artık elimizde bu veriler var –bu iyi haber- ama kodlayıcıların bu verileri erkek yanlı algoritmaları düzeltmek için kullanıp kullanmayacaklarını göreceğiz. Kullanacaklarını ummalıyız, çünkü makineler yalnızca önyargılarımızı yansıtmakla kalmaz. Bazen büyütürler üstelik büyük oranda… Temeldeki yanlılık ne kadar fazlaysa, büyütme etkisinin de o kadar büyük olduğu görüldü; algoritmanın, ocağın önünde duran şişman ve kel bir adamın fotoğrafını kadın olarak etiketlemesi belki bu şekilde açıklanabilir. Mutfak > erkek tipi kellik.
Stanford biyomedikal bilimler yardımcı doçentlerinden James Zou bunun neden önemli olduğunu açıklıyor. “Bilgisayar programcısı” terimini kadınlardan çok erkeklerle ilişkilendiren bir veri kümesi üzerinde eğitilmiş bir programda bu terimi arayan birini örnek veriyor. Algoritma, bir erkek programcının web sitesini bir kadın programcının web sitesinden daha amacına uygun bir sonuç gibi görebilir; “programcıların adları ve cinsiyet adılları dışında iki web sitesi aynı olsa bile.” Yani cinsiyet veri boşluğuna sahip bütünceler üzerinde eğitilmiş erkek yanlı bir algoritma, bir kadını gerçek anlamda yerinden edebilir.[2]
[1] GÖRÜNMEZ KADINLAR, CAROLINE CRIADO PEREZ, EPSİLON YAYINEVİ, 2019, Sf: 12 – 14
[2] Aynı, Sf: 207-208